Anayasa Mahkemesi ("AYM"), 2019/12803 Başvuru Numaralı ve 14.09.2022 tarihli kararı ile, ilgililere kararın gerekçesi tebliğ veya tefhim ile bildirilmeden ve sadece kısa karara dayanarak kanun yoluna başvuru süresinin başladığının kabul edilmesinin Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamındaki mahkemeye erişim hakkını ihlal ettiğine karar vermiştir.
Karar, 31994 sayılı ve 25.10.2022 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanmıştır.
Başvuru Konusu Olay ve Olgular
Olayda icra hukuk mahkemesi, kısa kararını 13.03.2019 tarihinde başvurucu vekilinin yüzüne karşı tefhim etmiştir. Gerekçeli karar 10.04.2019 tarihinde başvurucuya tebliğ edilmiş, başvurucu ise 17.04.2019 tarihinde istinaf talebinde bulunmuştur. İcra hukuk mahkemesi, on günlük yasal süresi içerisinde istinaf başvurusu yapılmadığı ve bu süre içerisinde süre tutum dilekçesi de verilmediğinden bahisle istinaf başvurusunun süresi içinde yapılmadığına hükmetmiştir. Bu karara karşı yapılan istinaf başvurusu ise bölge adliye mahkemesi tarafından reddedilmiştir.
Başvurucular, AYM’ye bireysel başvuruda bulunmuştur.
AYM’nin Kararı ve Gerekçesi
AYM, kanun yoluna başvuru hakkının, hak arama özgürlüğünden en iyi ve etkili şekilde yararlanılmasını sağlayan güvence olduğunu vurgulamış, bununla beraber bunun bir süreyle sınırlı tutulmasını hukuki istikrar ve hukuk güvenliği bakımından makul bulmuştur. Bununla beraber bu sürenin ne zaman başlayacağını belirlemenin önemli olduğunu, mahkemelerin bu sürelerin varlığını anlamsız kılacak kadar sınırlayıcı yorumlar yapmaktan kaçınması gerektiğini ifade etmiştir.
AYM, Yargıtay içtihatlarına da atıfta bulunarak bir hükmün tefhim edilmiş kabul edilmesi için Hukuk Muhakemesi Kanunu ("HMK") m. 297’de sayılan unsurları taşıması gerektiğini tekrarlamıştır. İlgili maddeye göre hüküm; “Tarafların iddia ve savunmalarının özetini, anlaştıkları ve anlaşamadıkları hususları, çekişmeli vakıalar hakkında toplanan delilleri, delillerin tartışılması ve değerlendirilmesini, sabit görülen vakıalarla bunlardan çıkarılan sonuç ve hukuki sebepleri” içermelidir. Diğer bir deyişle, tarafların kararın hangi delil ve gerekçelerle verildiğini anlayabilmeleri gerekmektedir.
AYM somut olayda tarafların kısa karar ile kararın gerekçesini öğrenemediklerini, gerekçesini bilmedikleri karara karşı tefhim tarihinden itibaren istinaf kanun yoluna başvurmalarını beklemenin başvuruculara ağır bir külfet yüklediğine, kararın gerekçesi açıklanmadan kanun yoluna başvurunun tefhim tarihinden başlayacağı yönündeki yorumlamanın öngörülebilir olmaktan uzak olduğuna ve hak arama hürriyetinin ihlal edildiğine karar vermiştir.
İnceleme ve Sonuç
Uygulamada kısa karar tefhim edilirken gerekçesinin daha sonra açıklanacağı tutanağa geçirilse dahi tarafların hak kaybı yaşamamak adına süre tutum dilekçesi olarak adlandırılan dilekçe ile kanun yoluna başvurma talebinde bulundukları belirtilmektedir. Oysa hem Yargıtay hem de AYM içtihatları bu konuda çok açıktır: Sürenin tefhimden başlayacak olduğu belirtilse dahi HMK m. 297’de belirtilen unsurları içermeyen bir karar hukuken tefhim edilmiş bir hüküm olmayıp kanun yoluna başvuru süresinin tefhimden başladığı kabul edilemez. Bunun sebebi de kişinin gerekçesini bilmediği bir karara itiraz etmesinin beklenemeyecek olmasıdır.
Bu husus AYM’nin 2012/1034 numaralı ve 20.03.2014 tarihli kararında şu şekilde ifade edilmiştir:
“33. Anayasanın 141. maddesinde güvence altına alınan gerekçeli karar hakkı, mahkeme kararlarında kararların dayandığı hukuki gerekçenin yeterli açıklıkta gösterilmesini gerektirir. Bununla birlikte mahkeme kararlarının gerekçesinde tarafların tüm iddialarının ayrıntılı bir biçimde tartışılması zorunluluğu bulunmamaktadır. Gerekçenin ayrıntısı davanın niteliğine göre değişmekle birlikte kararın hüküm kısmına dayanak oluşturacak hukuki bir gerekçenin kısa ve özet de olsa bulunmasının zorunlu olduğu açıktır.
34. Kararların gerekçeli olması, davanın taraflarının mahkeme kararının dayanağını öğrenerek mahkemelere ve genel olarak yargıya güven duymalarını sağladığı gibi, tarafların kanun yoluna etkili başvuru yapmalarını mümkün hale getiren en önemli faktörlerdendir. Gerekçesi bilinmeyen bir karara karşı gidilecek kanun yolunun etkin kullanılması mümkün olmayacağı gibi bahsedilen kanun yolunda yapılacak incelemenin de etkin olması beklenemez.”
Dolayısıyla tarafların kanun yoluna başvurabilmeleri için davanın hangi hukuki gerekçelerle karara bağlandığına vakıf olmaları gerekir.
Ceza Muhakemesi Kanunu’nda ("CMK") da bu konuya ilişkin açık bir düzenleme olmamakla beraber ceza yargılamasında süre tutum dilekçesi verilmesi uygulamasının olduğu bilinmektedir. CMK 230 ve 232. maddelerinde ise hükmün gerekçeli olması gerektiği ifade edilmiştir. Bu nedenle AYM’nin hukuk yargılamasında kanun yoluna başvuruya ilişkin açıklamaları burada da geçerli olmalı, tarafların hukuki dayanak ve gerekçelerini öğrenmesine elverişli olmayan bir karar yüzlerine karşı okunsa dahi hukuken tefhim edilen bir hüküm gibi değerlendirilmemeli ve kanun yoluna başvuru süresi yine gerekçeli kararın tebliğinden başlamalıdır.
-
Törehan Büyüksoy
Managing Partner